Bira posası yüksek oranda protein içerdiği, işkembede yavaş parçalandığı, yüksek P/Ca oranına sahip olduğu, nispeten düşük miktarda suda çözülen karbonhidratlar içerdiği için büyükbaş hayvanları için kıymetli bir yemdir.
Posa oldukça çok miktarda nem içerdiği, dolayısıyla nakliye giderleri (kuru madde ağırlık birimi hesabında) yüksek ve depolanması zor olduğu için onun yem olarak kullanımında zorluklar söz konusudur. Bira üretimi (miktar yönünden başta posa olmak üzere bira yapımının yan ürünlerinin elde edilmesi) yaz mevsiminde daha yoğun ve posa talebi bu dönemde düşmekte, kışın ise yemler yetersiz olduğunda günlük posa üretimi 3-4 kat düşmektedir.
Bu yorumlara göre kışın posayı hayvanlara yedirmek için yazın onu muhafaza etmek rasyonel olmaktadır. Dünyada en çok kullanılan posa muhafaza yöntemlerinden biri – kurutmadır. Kuru posanın taşınması ve depolanması daha kolay. Buna rağmen Batı Avrupa ülkelerinde işletmeler yaş ham veya kısmen presleme yöntemiyle kurutulmuş posayı bira fabrikalarından getirip hayvanlara verilmektedir.
Bira fabrikalarına yakın olan işletmelere yaş posayı muhafaza edip depolamak mantıklıdır. Son on yılda kurutma dışında yaş posayı silolama yöntemleri bulmak amacıyla araştırmalar yapıldı. Bira posasının alternatif muhafaza yöntemlerinden biri – silolamadır. Bu yöntemi zorluğu kuru madde oranının (%12-25 civarında) düşük olması ve silolamada laktik asit oluştururken oldukça hızlı şekilde mayalanma özelliğine sahip olan şekerler (Kuntzel, 1992) oranının düşük olmasıdır (kuru madde hesabında %1). Oluşan görüşlere göre yüksek kaliteli silajı elde etmek için aşağıdakilerin gerçekleşmesi gerekir: silaj kütlesinin suyunda pH göstergesinin 4,0-4,2 ve daha aşağı düşmesi; silaj kütlesinde kuru madde varlığının en az %30 olması; silaj kütlesinde sıcaklığın 20-300С olması; silaj depolandığında ise sıcaklığın 150C olması. Ayrıca silaj kütlesinde küf ve çürütücü bakterilerin çoğalmasını önlemek için oksijen girişi engellemelidir. Aynı zamanda anaerobik koşulların fakültatif anaerob olan birçok bütirik asit bakterilerinin çoğalmasını engellemediğini dikkate almak gerekir.
Silaj kütlesine dahil olan şekerlerin mayalanması ve ayrıca formik, propiyonik, asetik gibi organik asitlerin ve fosforik, sülfürik gibi inorganik asitlerin eklenmesiyle pH düzeyi kolayca ayarlanabilir. Fakat inorganik asitler yardımıyla üretilen silajların hayvanlar tarafından iştahla yenilmediği dikkate alınması gerekir. Asitlerin eklenmesiyle oluşturulan pH düzeyi oldukça düşük olduğunda mayalanma eklenen asit miktarına bağlı olarak devam edebilir (önsel olarak bu mayalanmanın laktik asit fermantasyonu olacağını tahmin edilebilir, çünkü laktik asit bakterileri anaerobik koşullarda 3,2 kadar çok düşük pH değerlere (en alt pH limiti – 3,0) dayandığı için diğer mayalanma türleri yavaşlar) veya sona erebilir.
Bahsedilen hem organik hem de mineral asitler çok agresif sıvılar olduğu için, düşük molekül ağırlıklı organik asitler ise ayrıca uçucu ve nahoş kokuya sahip oldukları için muhafaza amacıyla oldukça düşük konsantrasyonlarda bakteriyostatik etki yaratan asitler ve ayrıca uçucu olmayan benzoik, salisilik asit, düşük molekül ağırlıklı organik asitlerin tuzları deneylerden geçip uygulamada kullanılmaya başladı.
Belli ki agresif ve uçucu olmayan, ekolojik açıdan güvenli, hayvanların vücutları tarafından besin olarak değerlendirilen koruyucu maddelerinin kullanımı daha mantıklıdır. En eski böyle koruyucu maddeler: şeker ve tuzdur (ikisi de muhafaza edilen ürünün sıvılarında osmotik basıncı yükseltmek amacıyla kullanılmaktadır). Fakat silolamada (mayalanmada) şeker (yemde bulunan şeker dahil) çok eski, fakat güçlü bakteriyostatik etki yarattığı için daha etkin olan laktik aside dönüşmektedir.
Önemli olan şekerin laktik aside dönüşürken serbest enerjinin kayıplarını meydana getirmesidir. Bu kayıplar glikozda ve onun aerobik parçalanmasında dışarı atılan enerjinin yaklaşık olarak %5’e eşittir (Lenincer, 1985). Ayrıca laktik asit şekere göre daha “uygun” besin maddesi, çünkü işkembede belirli şartlarda glikoz sentezine tüketilen propiyonata dönüşebilir (glikoz tek bir laktoz öncüsü ve genel olarak memelilerin vücutlarında yeri doldurulamaz metabolit olmaktadır), işkembeye gelen sakarozdan ise oldukça çok bütirik asit oluşur. Bu asit işkembenin duvarında geviş getirenlerde en önemli keton cismi olan 3-hidroksibütirat’a metabolize edilmektedir.